Türkiye'de siyaset sahnesi, sık sık parti değiştiren figürlere yabancı değil. Ancak bu tür değişimler her zaman farklı kesimler tarafından farklı şekillerde yorumlanıyor. Son dönemde en dikkat çeken geçişlerden biri, Selma Aliye Kavaf’ın AK Parti’den Deva Partisi’ne, ardından CHP’ye katılması oldu. 18 yıl boyunca AK Parti içinde çeşitli kademelerde görev almış bir ismin, en sonunda CHP’ye geçerek "adalet arayışı" vurgusu yapması, doğal olarak tartışmalara yol açtı.
Burada asıl ilginç olan, bu tür geçişlerin yorumlanış biçimi. Daha önce AK Parti'den kopan her isme "hain", "dava satıcısı" yaftası yapıştıran kesimler, bu defa sessiz. Özellikle AK Parti içindeki bazı fanatik kitlelerin "Reis ne yaparsa doğrudur" anlayışıyla hareket edip, parti içindeki her dönüşümü koşulsuz desteklemesi, eleştiriyi tamamen ortadan kaldırıyor.
1. Çifte Standart ve Fanatizmin Kör Noktası
Özellikle AK Parti içinde belirli bir fanatik kitle var ki, onlar için partiye yönelik hiçbir eleştiri kabul edilemez. Bu kesim, bir dönem AK Parti'de görev yapmış ama sonra ayrılmış isimleri ihanetle suçlarken, benzer geçmişe sahip bazı figürlere dokunmuyor.
Mesela Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan gibi isimler AK Parti’den ayrıldığında en ağır ithamlara maruz kaldılar. Ancak Selma Aliye Kavaf gibi bazı isimlerin benzer bir yol izleyip CHP’ye kadar varması karşısında sessizlik hâkim. İşte bu noktada şu soru akla geliyor:
“Düne kadar parti içinde olup, en üst makamlara gelen biri gerçekten adalet arayışında olabilir mi? Yoksa sadece güç dengeleri değiştikçe mi pozisyon alıyor?”
AK Parti’den ayrılan herkesin motivasyonu aynı değil. Kimi gerçekten iktidarın politikalarına karşı çıkarken, kimi ise "gemiyi terk etme" refleksiyle hareket ediyor. Ancak adalet arayışına 18 yıl sonra karar verilmesi, oldukça sorgulanabilir bir durum.
2. Aynı Durum Tersine Olsa?
Şimdi olayın tam tersini düşünelim: 18 yıl boyunca CHP'de siyaset yapmış bir isim, bir gün çıkıp "Artık AK Parti'ye geçiyorum çünkü adalet arayışındayım" dese, CHP tabanı bunu nasıl karşılar?
Çok büyük ihtimalle sert tepki verirler. Fakat AK Parti tabanında benzer bir tepki oluşmuyor. Neden? Çünkü "Reis ne yaparsa doğrudur" anlayışıyla hareket eden kitle, parti içindeki her gelişmeyi olumlamak zorunda hissediyor. O yüzden çelişkilerle dolu siyasi yolculuklar bile "mutlaka bir hikmeti vardır" argümanıyla geçiştiriliyor.
Bu durumu en iyi şekilde özetleyen fenomenlerden biri de Özlem Zengin gibi isimlere getirilen eleştiriler. AK Parti’nin içindeki bazı figürler, toplumu kutuplaştıran çıkışlarıyla dikkat çekiyor. Ancak onları eleştirenler, "Reis'ten iyi mi bileceksin?" argümanıyla susturulmaya çalışılıyor. Peki, aynı Reis'in 18 yıl görev vermiş olduğu bir isim CHP'ye geçince ne oluyor?
Bu noktada sessizlik başlıyor. Çünkü sorgulamayan kitleler için mantıklı bir açıklama üretmek imkânsız hale geliyor.
3. Siyasi Pragmatizm mi, Gerçek Bir Arayış mı?
Selma Aliye Kavaf örneği özelinde sorulması gereken asıl soru şu:
Eğer 18 yıl boyunca bir partide görev aldıysan ve o süre boyunca bu partiye hiçbir ciddi eleştirin olmadıysa, CHP’ye geçince mi aniden "adalet arayışı" başlıyor?
Gerçekten sistemde bir sorun olduğunu düşünüyorsan, neden bu sorunu görevdeyken dile getirmedin?
Bu gibi geçişler, siyasetçinin samimiyeti konusunda büyük soru işaretleri yaratıyor. Zira eğer bir prensip meselesiyse, bu prensip güç kaybedildiğinde değil, güç varken savunulmalı.
"Akıl Tutulması" Devam Ediyor
AK Parti’ye yönelik en büyük eleştirilerden biri, parti içindeki fanatikleşmiş yapının, mantıklı eleştiri mekanizmalarını tamamen yok etmiş olması. "Reis ne yaparsa doğrudur" zihniyeti, herhangi bir çelişkiyi görmekten alıkoyuyor.
Bu yüzden AK Parti’den ayrılan bazı isimler hain ilan edilirken, bazıları görmezden geliniyor. Ancak işin özünde, adalet arayışı söylemi, güce yakınken değil, güçten uzaklaşınca gündeme geliyorsa, burada ciddi bir samimiyet sorunu var demektir.
Selma Aliye Kavaf’ın CHP’ye katılımı ve adalet söylemi, fanatik AK Parti seçmeni için ciddi bir sınavdır. Eğer gerçekten tutarlı bir bakış açıları varsa, bu tür çelişkileri sorgulamalılar. Ancak bugüne kadar olanlardan gördüğümüz kadarıyla "Reis ne yaparsa doğrudur" çizgisi korunacak ve sorgulama mekanizması yine devreye girmeyecek.