Bugun...

"Müzeyyen Senar Efsanesi"

 Tarih: 25-06-2021 08:59:00  -   Güncelleme: 25-06-2021 09:33:00
Meltem Yılmaz
19 Aralık 1936 Cumartesi günüdür. Gelen Nubar Tekyay'dır. Müzeyyen Senar gerisini şöyle anlatır :
Bana, "Hadi hazırlan kızım saraya gidiyoruz," dedi.
 
"Anlamadım hocam, nere orası ?"
 
"Kızım Dolmabahçe Sarayı'na gidiyoruz. Mustafa Kemal Paşa seni dinlemek istiyormuş, hemen hazırlan.."
 
Önce kavrayamadım. Sonra söylenenleri anlayınca yüzüm kül gibi olmuş ve oraya çökmüşüm. Annem, "Kızım bir şey mi oldu ?" diye koşuşturdu ve hemen su getirdi. Aklımdan, "Atatürk ve Müzeyyen," diyordum, "o büyük adam beni çağırıyor ve ben ona şarkı söyleyeceğim. Mümkün değil, onu gördüğüm andan itibaren herhalde sesim bile çıkmaz rezil olurum" diye düşündüm..
 
Nubar Hoca, "Müzeyyen kızım, kendini topla. Bu senin için büyük bir şans" dedi.
 
"Peki ama, ben o kadar tanınan bir sanatçı değilim, beni niye çağırsın ki," dedim.
 
"Bak kızım hemen hazırlan. Kocan da seninle birlikte gelecek, o da hazırlansın. Aşağıda Paşa'nın gönderdiği araba bekliyor.."
Sanki bana bir asır gibi gelen yolculuktan sonra saraya vardık.
 
Masanın kurulduğu salona girdiğim anda Atatürk'ü gördüm. Bir taraftan dizlerimin bağı çözülmüştü ama sanki uçuyor gibiydim. İçimden, "Müzeyyen, bu Atatürk ve onu görüyorsun. Rüya mıydı acaba ?" diyordum. Hayır değildi..
 
Yaver, "Paşam, Müzeyyen Hanım ve eşi," diye takdim etti. O da bana, "Gel yavrum buraya yanıma otur," dediği anda bayılabilirdim. Artık hiçbir şey düşünemiyordum. Doğrusu her zamanki gibi kendime, "Müzeyyen kendine gel ; Atatürk, senin yanında oturmanı istiyor," dedim. Vallahi aklımdan başka bir şey daha geçti. "Kız Müzeyyen kendini çimdikle belki rüya ise uyanırsın," dedim, tam masaya otururken onu da yaptım..
 
İleride anlatacağım, biz Atatürk'ü hep ciddi ifadeli yüzüyle gördük. Ben onun keyifle birçok kez kahkaha attığının şahidiyim..
 
Atatürk, doktoruyla yemek masasındaydı. Dikkatle baktığımda, yaklaşık yedi-sekiz ay önce gördüğüm Atatürk'ten çok farklıydı. Süzülmüş ve yüzü incelmişti. Sanki bana saçları da seyrelmiş gibi gelmişti. Hafif rüzgâr onları dağıtıyordu.
 
Masaya oturmamızı işaret etti. "Yemek yediniz mi ?" diye sordu. Yine çok heyecanlanmıştım.
 
Bu karşılaşmamızda bir şey daha dikkatimi çekmişti ; sofrada içki yoktu ve Atatürk'ün sigara içmediğini de fark ettim. Bir süre sonra, "Müzeyyen Hanım, defterinizi de getirmişsiniz. Teşekkür ederim," dedi. Defteri ona uzattım ve bekledim.
 
O, istediği şarkıları söylüyor ve biz de o şarkılara giriyorduk. O gün benden istediği şarkılardan birini çok iyi hatırlıyorum. Selahattin Pınar'ın hüzzam şarkısıydı : "Aşkınla sürünsem yine aşkınla delirsem / Bilmem ki ne yapsam da senin kalbine girsem.."
 
Saat 15:00'te doktorunun tavsiyesi üzerine istirahate çekilmek mecburiyetindeydi. Ayağa kalkınca bekledik, "Teşekkür ederim çocuklar," dedi. Bu, benim Atatürk'ü son görüşüm oldu..
Bir siyah beyaz 1 kişi görseli olabilir
  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
YUKARI