Türkiye’de siyasal aidiyetin belirlenmesinde ideolojik, kültürel ve sınıfsal faktörlerin yanı sıra ekonomik bağımlılık ilişkileri de önemli bir rol oynadı. Özellikle son 20 yılda, AK Parti’nin seçim başarısının temelinde, devletin sosyal yardım mekanizmalarını bir bağımlılık sistemi haline getirmesi yatıyordu.
Ancak son dönemde yaşanan ekonomik kriz, artan yoksulluk ve muhalefet belediyelerinin sosyal yardım politikalarındaki dönüşüm, bu bağımlılık düzenini sarsmaya başladı. Peki, AK Parti seçmeni nasıl oluşturuldu ve bu sistem neden kırılma noktasına geldi?
1. Ezbere Dayalı ve Edilgen Eğitim Sistemi ile Sorgulamayan Kitle Yetiştirme
Bir toplumun politik eğilimi, büyük oranda eğitim sistemiyle şekillenir. Türkiye’de özellikle son yıllarda uygulanan eğitim politikaları, yarışmacı ancak üretken olmayan, ezberci ama analitik düşünemeyen bireyler yetiştirdi.
Sorgulayan değil, tekrar eden bireyler yetiştirildi.
Meslek becerisi kazandırmayan bir sistemle, nitelikli iş gücü yaratmak yerine edilgen, bağımlı kitleler oluşturuldu.
Din eksenli bir eğitim politikasıyla, biat kültürü pekiştirildi.
Bu süreçte ortaya çıkan eğitimsiz ve mesleksiz milyonlarca genç, işsizlik ve yoksulluk sarmalına itildi. Bu kitlenin sisteme duyduğu öfkeyi kontrol altında tutmanın yolu ise, onlara doğrudan gelir sağlamaktan değil, yardıma bağımlı hale getirmekten geçti.
2. Sosyal Yardımlar: Yoksulluğu Bitirmek Değil, Yönetmek
AK Parti döneminde devletin sosyal yardımları büyük ölçüde arttı. Ancak bu yardımlar, yoksulluğu bitirmek için değil, yoksulluğu yönetmek ve bir bağımlılık ilişkisi kurmak için kullanıldı.
Makarna, şeker, yağ gibi temel gıda yardımlarıyla insanlar "sadaka ekonomisine" alıştırıldı.
Elektrik ve doğalgaz faturalarına destek verilerek, halkın ekonomik krizle doğrudan yüzleşmesi engellendi.
İktidarın yönettiği belediyeler, sosyal yardımları sadece kendi seçmen tabanına yönlendirdi.
Bu sistem, fakirleşen kitlelerin, iktidara bağımlı hale gelmesini sağladı. Ancak burada kritik bir nokta vardı: Bu yardımların kaynağı sürdürülebilir miydi?
3. Kaynak Bitti: Sadaka Düzeni Çökmeye Başladı
2018’den itibaren ekonomik kriz derinleşirken, 2021 sonrası Türkiye ekonomisi yüksek enflasyon, döviz krizi ve bütçe açıklarıyla sarsıldı. Sonuç olarak:
İktidarın dağıttığı sosyal yardımların miktarı düştü.
Belediyeler eliyle yapılan destekler azaldı.
Ekonomik zorluklar doğrudan hissedilmeye başlandı.
Özellikle büyükşehirlerde yaşayan AK Parti seçmeni, daha önce aldığı yardımları bulamamaya başladı. Yoksul kesimler üzerindeki ekonomik baskı arttıkça, iktidarın geleneksel "sadaka düzeni" kırılma noktasına geldi.
4. CHP’li Belediyeler Çarkı Kırdı
Muhalefet belediyeleri, özellikle büyükşehirlerde sosyal yardım politikalarını değiştirerek "bağımlılık" yaratan yardımları kaldırıp, daha sürdürülebilir sosyal politikalar geliştirmeye başladı.
Halk sütü, halk ekmek gibi doğrudan tüketiciye yönelik projelerle, halkın ucuz gıdaya ulaşmasını sağladı.
Kadınlara yönelik istihdam projeleriyle, kadınların ekonomik bağımsızlığını destekledi.
Belediye kreşleri, öğrencilere ücretsiz ulaşım gibi hizmetlerle, doğrudan ihtiyaç sahiplerine ulaştı.
Bu dönüşüm, özellikle büyükşehirlerde yaşayan yoksul AK Parti seçmeni için ciddi bir değişim anlamına geldi. Çünkü artık devletin "sadaka ekonomisine" mahkûm olmak zorunda değillerdi. İlk kez, yardım almadan da ayakta durabilecekleri bir sosyal destek modeli ile tanıştılar.
Sonuç: Bağımlılık Siyaseti Çöküyor
AK Parti'nin uzun yıllardır sürdürdüğü "yardımlarla oy devşirme" stratejisi, ekonomik krizin derinleşmesi ve muhalefetin sosyal politikalarının etkisiyle zayıflıyor. Özellikle kentli yoksullar, artık eski bağımlılık düzeninin sürdürülemeyeceğini görüyor.
Bu durum, Türkiye’nin siyasi geleceği açısından büyük bir kırılma noktası olabilir. İktidarın en büyük dayanağı olan "ekonomik bağımlılık ilişkisi" zayıflarken, seçmenler daha bilinçli tercihler yapmaya başlayabilir.
Ancak bu süreç, AK Parti’nin yeni manipülasyon taktiklerine başvurmasına da neden olabilir. Zira bağımlılık ilişkisi sona erdiğinde, korku siyaseti devreye girer. Önümüzdeki seçim sürecinde, toplumun bu yeni dönüşüme nasıl tepki vereceğini göreceğiz.