Bugun...

"Şanlı Tarihimiz Ve Hakikat"

 Tarih: 25-07-2021 10:34:00  -   Güncelleme: 25-07-2021 10:44:00
Ebru Genç

Fransa Meclisinden geçen "tanınmış soykırımları inkâr" edenlere para ve hapis cezası öngören yasa üzerine Türkiye oldukça savunmacı bir tavır sergiledi...

 

Fransa'nın düşünce özgürlüğü kriterlerini sorgulamaktan Cezayir'deki zulüm politikasına, Sarkozy'nin babasının marifetlerinden Kanunî'nin tarihi mektubuna kadar edilmeyen kelâm kalmadı.
Sadece "Anadolu coğrafyasında 1915'te ne olmuştu" sorusuna cevap verilmedi ki bu soru, mevzunun başlangıç noktası olarak hâlâ cevaplanmayı bekliyor.
Geçtiğimiz sene, Çanakkale Zaferi'nin yıldönümü kutlamalarında konuşan Başbakan Erdoğan şöyle demişti:
"Bu ülkenin tarihi parlamentolarca çarpıtılamayacak kadar temizdir, azizdir, şanlıdır, güneş gibi parlak bir hakikattir."
Ve aynı Başbakan Erdoğan, bu sözlerinden 1,5 yıl sonra Dersim Katliamı'nı anıp, devlet adına özür dileyecekti...
Çünkü Dersim, ülkenin tarihine ait kara sayfalardan birisiydi. Hakikat "temiz, aziz, şanlı veya güneş gibi parlak" değildi.
Erdoğan'da hem taraftarlarını hem de karşıtlarını şaşırtacak cesaretle hakikati söze döktü, toplumun bu kara sayfayla yüzleşmeye başlamasına vesile oldu.1915 zulmüne dair bir tarafta "Ermeni tezleri" diğer tarafta "resmî tez" olabilir. Ancak bir de hakikatin kendisi var.
1914 Osmanlı nüfus sayımına göre 1.219.323 olan Ermenilerin nüfusu bugün sadece 60.000..
Çok dinli toplum yapısıyla övündüğümüz Osmanlı'nın yerinde nüfusunun %99'unun Müslüman olduğu söylenen bir ulus-devlet var.
Bu rakamlar ve toplumsal gerçeklik arasındaki uçurumu nasıl okursanız okuyun, ortada başarıya ulaşmış bir yok etme projesi olduğu açıktır.
Zamanın Millî Savunma Bakanı Vecdi Gönül'de 2008 yılı 10 Kasım'da bu projeden övünçle bahsedip, hakikati bütün yalınlığıyla ikrar etmemiş miydi zaten?
Bugün eğer Ege'de Rumlar ve Türkiye'nin pekçok yerinde Ermeniler devam etseydi, bugün acaba aynı milli devlet olabilir miydi?
1915 zulmü bu toprakların tarihinin, yani bizim tarihimizin bir parçası olmasına rağmen Avrupa'nın bilinçdışımızdaki "kolonyal efendi" imajı sapasağlam ayaktayken Türkiye'yi özeleştiriye çağırmasının hakikatle karşılaşmayı ertelemekten öte bir etkisi olamaz.
Ancak hakikat er geç ortaya çıkacak.
Eğer hakikatin adını yabancı parlamentoların değil de, Türkiyelilerin koymasını arzu ediliyorsa, asker-bürokrat zevat hariç kimseye inandırıcı gelmeyen resmî tez inadından vazgeçmek gerekiyor.
Bu süreçte kaleme alınan en sağduyulu metinlerden birisi olan Agos'un başyazısına yer vererek bitirmek istiyorum:
Fransa'ya Çağrı.
Tarihsel gerçeklikleri koruma ve gelecekte soykırımların tekrarlanmamasını sağlamayı amaçlayan mevcut yasa tasarısı Adaleti ve insan haklarını sağlamayı hedefliyor görünse de, bu haliyle, demokrasinin olmazsa olmazlarından biri olan ifade özgürlüğüne zarar verecektir.
Gerçek demokrasi kültürü, düşünceleri suç ilan ederek değil, ancak onların fikir mücadelesi sahnesinde yer almasıyla gelişir.
Fransa 1915'e yönelik inkârın son bulmasını istiyorsa, Ermeni halkına yönelik ayrımcılık ve aşağılama ile özgür fikir beyanını birbirinden ayırmalıdır.
Bu ise, insanları cezalandırarak sağlanamaz.
Fransa, Türklerin 1915 hakkında doğru bilgilenmesine katkıda bulunmayı amaçlıyorsa, işe,
20. yüzyılın ilk çeyreğinde Fransa'nın Osmanlı topraklarına yönelik politikasıyla yüzleşmekle başlaması çok daha hayırlı olur.
Türkiye Ne Yapmalı.
Fransa'nın tavrı, Türkiye'nin tarihsel gerçekleri örtbas etme siyasetini haklı çıkarmaz. 1915'te Anadolu Hıristiyanlığının kökünün kazındığı ve bunun insanlığa karşı işlenmiş en büyük suçlardan biri olduğu, inkâr edilemez bir gerçekliktir.
Bu yüzden, Fransa'ya yüzleşme çağrısı yapan herkes, aynaya bakma cesaretine de sahip olmalıdır. Diasporanın yüz yıl önceki katliamdan kurtulanların torunları olduğu unutulmamalıdır..
1915'te yaşananlara soykırım diyen aydınların Türkiye''de karşılaştıkları muamele ve ''301''in ifade özgürlüğüne vurduğu darbe ortadadır..
Benzer yasaların Türkiye''ye karşı koz olarak kullanılmasını önlemenin yolu, tehditten değil, tarihle yüzleşmekten geçer.
1915'te bu topraklarda yaşananların doğru aktarılması, ahlaki bir sorumluluktur.
Bu sorumluluk yerine getirilmeden, Türkiye'de demokrasiden söz edilemez..
Fransa Ermenilere Çağrı.
İttihatçıların 1915'te giriştiği katliam siyaseti sonucunda hayatta kalan Ermenilerin torunları olarak, yaşadığınız ülkenin, tarihsel belleğinize sahip çıkmasını istemek, elbette ki hakkınızdır..
Ancak bunun nasıl olacağı konusunda izlenecek yöntem, büyük önem taşıyor.
Acılarımızın, Avrupa'da estirilen İslam ve Türkiye karşıtı hava içerisinde, siyasete malzeme yapılması, öncelikle Ermeni geçmişine hakarettir..
Bütün dünya 1915'i soykırım olarak tanısa dahi, asıl başarı, bu felaketin Türkiye halkının vicdanında mahkûm edilmesi olacaktır.
Bu ise, Türkiye'nin dünyadan dışlanması gibi zamanın ruhuna aykırı bir yoldan değil Türkiye'nin demokratikleşmesinin vicdanlarda yaratacağı dönüşüme imkân tanımaktan geçiyor.
Türkiye toplumu artık geçmişteki gibi tek sesli değil ve bu farklılığı ''görebilmek'' cesaret istiyor..
Türkiye Ermenileri Ne Yapmalı.
Bizler, çektiğimiz tüm acılara rağmen, binlerce yıldır yaşadığı topraklarda eşit yurttaş olma hayalini hep canlı tutmuş bir topluluğuz.
Fransa'daki gibi yasa tasarılarının bizlere her defasında zor günler yaşattığı, üzerimizdeki baskıyı biraz daha artırdığı bir gerçektir.
Ancak bu baskılardan, geçmişte olduğu gibi, kendi tarihsel gerçekliklerimizi eğip bükerek, kendi kendimizi inkâr ederek kurtulamayız.
Gün ''sadık vatandaş'' olduğumuzu ispatlamaya çalışmanın günü değildir.
Bu çabanın bizleri sürekli güç durumlara soktuğuna bütün cumhuriyet tarihi tanıktır..
Gün, susmanın ya da bizden istenenleri söylemenin değil, gerçekleri dile getirmenin, hak arama mücadelesine katılmanın, bildiklerimizi bilmeyen komşularımıza anlatmanın ve bilmediklerimizi onlardan öğrenmenin günüdür.Hilal Kaplan 26 Aralık 2011
Burada Ermenilerden ödül alması benim için mesele değil. Ama konu ile ilgili yazıyı okuduğunuzda Anadolu Hristiyanlığı'nın yok olmasını dert edinmesi ve aldığı ödülün Diyalog ödülü alması, 1915 olaylarını bizim yaptığımız Hristiyan "Katliamı" olarak görmesi Zihnin arkasındakileri anlamak açısından hiçte zor olmasa gerek...
Bu kadını baş tacı yapacaksanız Canan Kaftancıoğlu'na kızmanın hiç bir manası yok..!!
 
 
 
 
 
 
  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
YUKARI