Geçenlerde bir yazı okudum. İçinde şöyle bir cümle vardı: "Kafanızın içindeki düşünceleri, bir rafı boşaltır gibi önce tamamen boşaltın. Sonra yeniden yerleştirin.
" Ben de hemen içimden, "Oldu!" dedim. "Kolaydı sanki!" Ama gerçekten olsa, keşke! Bazen zihnim tıpkı Cuma akşamı İstanbul trafiği gibi karma karışık. Daracık sokakta trafik tıkanmış, bir araba daha girmeye çalışıyor, bir tane daha...
Elini kolunu sallayarak "Gelmeeeee!" diye bağırmak istiyorsun ama nafile. Bir yanda pandemi, aşı olmalı mı olmamalı mı, sosyal medya her özelimize burnunu sokacak mı, kızın sınavı, evin bilmemneleri, ekonomi… Sonra bir de roman yazıyorum ya, kahramanların dertleri de cabası. Her şey birbirine karışıyor. Kafamda bir çeşit çifte çarşısı!
Peki, ben bütün bu düşünceleri nasıl boşaltacağım? Nereye koyacağım? Zihnindeki molozları boşaltmak, evde büyük tadilat yapmak gibidir aslında. Her şey karışır, eskiyi atıp yenisini yerleştirmek gerekir ama molozları ne yapacağımızı şaşırırız. O düşünceler de öyle, gereksiz olanları nereye koyacağız?
Bazen bu kaotik zihinsel durumdan çıkmak için bir tablonun içine dalıyorum. Monet'nin güzel bir manzara resmi buluyorum. Gözlerimi kapatıp içimde yürürken ayaklarımın altındaki çakıl taşlarının çıtırtısını duyuyorum, kuşlar huzurla ötüyor, belki yanımdan bir köpecik geçiyor. Bir sincap ağacın gövdesinden inip hızla uzaklaşıyor.
Çevremdeki her şey sakinleşiyor, taze bir hanımeli kokusu burnuma geliyor. İşte o an, zihnimdeki molozlar bir anda kayboluyor. Poofff! Yok oluyorlar. Bir bakıyorum ki; ben ve sevdiğim insanlar bir salkım söğüdün altındaki masada oturmuş, huzur içinde sohbet ediyoruz. O dünyada pandemi yok. Tüm endişelerim siliniyor ve bir nefis müzik çalmaya başlıyor. Birlikte kol kola girip şarkıya eşlik ediyoruz.
Evet, kütüphanem düzenlendi, tozlar alındı ve düşünceler mis gibi sıralandı. Biraz zaman alıyor, ama darısı başınıza…